16. SİTE

FORUM



Yayınlanmaya değer makaleleriniz için ödeme alabilirsiniz... Tüm Hakkı Adı Geçene Aittir. (ArtCRITICS)

FORUM - İŞLEVSELLİK

Burdasın:
FORUM => KURGU => İŞLEVSELLİK

<-Geri

 1 

Devam->


Dr. Zeynep TUNA (Ziyaretçi)
14.04.2023 16:20 (UTC)[alıntı yap]
KURGUNUN İŞLEVSELLİĞİ

Değerli hocalarım Gamze, Aslıhan ve Ömür' ün yazıları ile birlikte işlevsellik meselesini irdelemek istiyorum.

Haydi, biraz muziplik yapıp BİZ erkeklerin anlayacağı dille başlayalım

islevsellik ne demek?

Functionality

functionality

Faydalı olma uygun bir şekilde çalışma niteliği. İşlevsellik Fonksiyonel olma niteliği

islevsel olarak: Operationally

islevsizlik: Afunction

İşlevselcilik, yapı ve toplumun işleyişi ile ilgilenir. İşlevselciler toplumu, varlığını devam ettirebilmesi için gereklilikleri yerine getirirken beraber işleyen, birbirine bağımlı birimlerin bütünlüğü olarak görürler. İnsanlar toplumun ihtiyaçlarını yerine getiren davranışlar ve roller içerisinde sosyalleşirler.

Fonksiyonalizm, İşlevselcilik, İşlevselci Kuram Nedir?

İşlevselcilik ya da Fonksiyonalizm, Modern dönem sosyolojinin temel yaklaşımlarından biridir. Fonksiyonalizm, 20. yüzyılın büyük bölümünde hem sosyolojide hem de sosyal antropolojide önemli bir etkiye sahip olmuştur.

İşlevselcilik ya da fonksiyonalizm, en genel hatlarıyla toplumların süreğen, birbirine bağlı, istikrarlı, genellikle tümleşik bütünler oldukları ve her biri toplumun istikrarının sürmesi açısından belirli işlevleri yerine getiren parçalardan oluştuğu varsayımına dayanır.

Genel olarak toplumu bir arada tutan ve düzeni sağlayan şeyin de toplum üyeleri tarafından üzerinde uzlaşılan ve ortak olarak paylaşılan temel değerler olduğunu savunur.

FONKSİYONALİZM NEDİR?

İşlevselcilik insan eylemlerinin de büyük ölçüde toplumsal değerler temelinde yükselen toplumsal çevre tarafından biçimlendirildiği varsayımına dayanır.

Sahip olduğumuz değer ve tutumlar, kurduğumuz ilişkiler, yaptığımız etkinlikler içinde yaşadığımız toplumun yapısından ve örgütlenme tarzından kaynaklanır ya da en azından onlardan büyük ölçüde etkilenirler. Bu yaklaşımın içinde yer alan sosyologlar genel olarak toplumsal düzen ile ilgilenmişlerdir.

İşlevselciliğin kökleri, klasik sosyolojide Comte ve Durkheim’ın temsil ettiği pozitivist geleneğe dayanır. Bu açıdan yorumlayıcı ve eleştirel sosyoloji geleneklerine dayanan diğer sosyolojik yaklaşımlardan, özellikle de Marksizmden belirgin şekilde ayrılır.

Örneğin işlevselci yaklaşımın en belirgin özelliklerinden biri Marksizmin aksine çatışmayı değil, birliği ve uyumu vurgulayan bir yaklaşım olmasıdır. Nitekim işlevselcilik, toplumu bir konsensüs olarak, yani düşünce, fikir, duygu ve inançların ortak olarak paylaşıldığı, genel bir görüş birliğine sahip bir bütün olarak görür.

Toplumda çatışmanın ya da ayrılıkların değil, işbirliğinin, uyumun ve dengenin hakim olduğunu ileri sürer. Bunun nedeni bireylerin toplumun ortak değer ve normlarını içselleştirerek toplumsallaşmalarıdır.

Bu toplumsallaşma, bir değer konsensüsü yaratır ve böylece bireyler toplumdaki norm ve değerlere yönelik olarak ortak bir görüş birliğine sahip olurlar. Bu görüş nedeniyle fonksiyonalizm bir konsensüs teorisi olarak adlandırılmaktadır (Cuff vd., 1989:25).

Bu yaklaşıma göre toplumda çatışmalar olsa da bunlar olmaması gereken geçici durumlardır. Bu yaklaşımın temel kavramları arasında uyum, denge, sistem, işlev, işlevsel gereklilikler, karşılıklı bağımlılık, dayanışma ve bütünleşme sayılabilir (Cuff vd., 1989: 66-67).

Konsensüs terimi, Latince “birlikte hissetmek” anlamına gelen “consentire” kelimesinden türemiştir. Anlamı bir konu ya da olay karşısında genel olarak mevcut olan görüş birliği, uzlaşma, oydaşımdır. Başka bir deyişle bir konu ya da olay karşısında inanç ve duyguların birliğidir.

Sosyolojide işlevselci yaklaşımın ilk temsilcileri Comte, Spencer ve Durkheim olarak kabul edilmektedir. Malinowski ve Radcliffe-Brown gibi sosyal antropologların da katkıda bulunduğu bu yaklaşım, modern sosyolojide Parsons, Merton, Davis, Moore, Luhmann, Erikson, Smelser gibi çeşitli düşünürler tarafından geliştirilmiştir.

YAPISAL İŞLEVSELCİLİK NEDİR?

Modern işlevselciler, toplumları kendi kendine yeten, öz düzenlemeye sahip sistemler olarak kavramlaştırmaya ve toplumsal yapıları sistemin korunmasına yönelik belirli işlevleri açısından açıklamaya çalışmışlardır. Bu nedenle modern sosyolojide işlevselcilik çok defa yapısal işlevselcilik olarak adlandırılabilmekte veya yapısal işlevselcilik işlevselciliğe alternatif bir genel kavram olarak kullanılabilmektedir.

Bununla birlikte literatürde yapısal işlevselcilik dar anlamda Parsons tarafından sistem yaklaşımı çerçevesinde geliştirilen işlevselciliğin adlandırılmasında kullanılabilmektedir (Jary ve Jary, 1991: 633).

Özetle sosyolojide Spencer ve Comte ile başlayıp gelişimi Durkheim ile devam eden işlevselcilik, Parsons’ın sistem kavramı çerçevesinde yaptığı katkılarla birlikte yapısal işlevselcilik olarak anılmaya başlamıştır denilebilir.

Parsons, işlevselciliği yapı kavramı ve sistem yaklaşımı çerçevesinde geliştirmiştir. Bu nedenle yapısal işlevselcilik olarak adlandırılan yaklaşım bazı çevrelerde özel olarak Parsons’ın kuramını ifade etmek için kullanılabilmektedir.

En kapsamlı biçimini Parsons ve Merton’ın çalışmalarında almış olan işlevselcilik, 1940’lar ve 1950’ler boyunca Amerikan sosyolojisindeki baskın yaklaşım olmuştur. Daha sonra işlevselcilik eski gücünü yitirmeye başlamıştır. 1980’lerden itibaren işlevselcilik J.C. Alexander ve Paul Colomy gibi kuramcılar tarafından geliştirilen ve “yeni işlevselcilik” adıyla anılan yaklaşımla yeniden güçlendirilmeye çalışılmıştır.

Bununla birlikte Parsons’un sistem yaklaşımı ile bütünleşik olarak geliştirdiği yapısal işlevselci yaklaşımının işlevselcilik içerisinde yer alan en etkili yaklaşım olduğu kabul edilir. Hatta günümüzde işlevselciliğin Talcott Parsons’la eşanlamlı olduğunu ileri sürenler dahi vardır (Haralambos ve Holborn, 1995:871).


Fonksiyonalizm (mimarlık)


Fonksiyonalizm, mimarların binaları sadece amaçlarına göre tasarlamasını öngören bir prensip ve mimari akım. İlk aşamada oldukça net görünen bu tanım, modern mimarlık başta olmak üzere farklı mimarlık alanlarında kafa karışıklığına ve hararetli tartışmalara yol açmıştır.

Helsinki Olimpiyat Stadyumu Kulesi (Y. Lindegren & T. Jäntti, 1934-38 yılında inşa edilmiştir)

Mimarlıkta fonksiyonellik, binaların sadece binanın amacına ve işlevine göre tasarlanması gerektiği ilkesidir.

Bu ilke, ilk göründüğünden daha az belirgin olduğu için, özellikle modern mimari açısından meslek içinde bir karışıklık ve tartışma konusudur.

Binalarda fonksiyonelliğin teorik eklemlenmesi, mimarinin üç klasik hedefinden biri olarak, yardımcı programların (çeşitli olarak 'emtia', 'kolaylık' veya 'yardımcı program' olarak çevrilir) firmitas (sıkılık) ve venüstaların (güzellik) yanında durduğu Vitruvian üçlüsüne kadar izlenebilmektedir. İşlevsel görüşler bazı Gotik canlanma mimarlarının tipik görüşleridir. Özellikle Augustus Welby Pugin, "bir bina hakkında kolaylık, inşaat veya mülkiyet için gerekli olmayan hiçbir özellik olmamalıdır" ve "tüm süs eşyaları binanın temel inşaatının zenginleştirilmesinden oluşmalıdır" diye yazmıştır.

İşlevsellik ve estetik tartışması genellikle karşılıklı olarak dışlayıcı bir seçim olarak çerçevelenir, aslında Will Bruder, James Polshek ve Ken Yeang gibi mimarlar vardır, üç Vitruvian hedefi de tatmin etmeye çalışıyorlardı. I. Dünya Savaşı'nın ardından Modernizm dalgasının bir parçası olarak uluslararası bir işlevselci mimarlık hareketi ortaya çıkmıştır. Fikirler, son derece yıkıcı dünya savaşından sonra Avrupa'nın sosyal ve siyasi hareketleri tarafından geniş ve güçlü bir şekilde ifade edildiği gibi, halk için yeni ve daha iyi bir dünya inşa etme ihtiyacından ilham almıştır. Bu bakımdan fonksiyonel mimari genellikle sosyalizm ve modern hümanizm fikirleriyle bağlantılıdır. Bu yeni işlevsellik dalgasına yeni bir ek, sadece binaların ve evlerin işlevsellik amacı etrafında tasarlanmaması, mimarinin de fiziksel olarak daha iyi bir dünya ve insanlar için daha iyi bir yaşam yaratmak için bir araç olarak kullanılması gerektiğidir. Bu yeni fonksiyonel mimari en güçlü etkiyi Çekoslovakya, Almanya, Polonya, SSCB ve Hollanda'da ve 1930'lardan itibaren İskandinavya ve Finlandiya'da da yaşamıştır.

Genel tanımlamalardan sonra metin odağında ilerlerken ve parçaları bütünlerken dikkat etmemiz gereken esneklik dolayısıyla katılıklardan kurtulabildiğimiz ölçüde yeni yaratımlar yapabileceğimiz. Yazar metnin ilgili bölümlerinde yaratıma itip zorlarken hedefledikleri geniş perspektiften mümkün olduğunca geniş. Tutumun anlaşılması çözümlemelerimizi ve kavram oluşum veya doldurmalarımızı anlamlı kılar. Sürekli şikayet edilip durulan kavram bozumu örneğin felsefede tolere edilebilirken dil veya bilimde edilemez. Edilemez çünkü bozum içine girdiği sistemin temellerini sarsar. Devrimci veya reformist yaklaşım burada yıkıcıdır. Yeni sanat ve yeni resim dediğimizde "resim" kelimesini olduğu gibi alıp kullanırsak sorunun içinden çıkamaz ıstılaha yoğunlaşırız. Modern denilen çağdaş sanat resim için doğruyken yazı sanatı için neden değildir sorusu sorunun çözümü için iyi bir başlangıçtır. Kafa yoran, beyin hücrelerini sürekli aktif tutan veya tutmaya çalışan İNSAN zevki ile birlikte faydasına da odaklanmıştır. Bir veya çok kazanç elde etme arzusu vardır. Bizimki gibi hiyerarşisi bile ilkel devlet sistemince boğulan veya baskılanan yerler için söz konusu değildir ama "uluslararası düşünce" arenasında değerlidir.

Metnin kurgusunun işlevselliğine gelince kendi deneylerinizi kendinizin yapmasını istiyorum. Yaş grupları veya eğitim, inanç, sosyalite, ekonomi vs durumları dikkate alınmadan HER HANGİ BİR / BİRİLERİ ile bu meyanda deney sürdürebilir ve daha sonra tümünü bütünleştirebilirsiniz. İddiası olmayan ve sürekli deneye ve deneyime çağıran bu metin kendi özeliğinde değerlidir. Işık tutar. Işık tutar ama olduğu halinden çok işlevselliği ile ışık tutar hatta canlandırır. İsim vermenize veya referans almanıza gerek kalmadan kendi isim, kelime ve yeni doldurduğunuz "gerçek/yaşayan/doğru" kavramlarınızla ASLINDA var olan (gösterilen) bu gerçekliğe ortak olabilirsiniz. Bunu nereden öğreniyoruz, bizzat metnin kendinden ve yazarından öğreniyoruz.

İşlevsellik bu haliyle yerine oturduktan sonra SİZİN yapacaklarınızın ne olduğu, sırası, proğramı, etki alanları, çalışma ortamı, disiplini, çevresi, bütçesi, insan kaynakları, hukuku, yayın biçimi, değerlendirmeleri, kurum ve kuruluşları, puanı, eksi veya artıları gibi binlercesi ardı sıra gelecektir.

Yaşam bu değil mi zaten?
(Soru bu değil, üstündeki parağraftaki sorudur asıl soru)


Cevapla:

Nickin:

 Metin rengi:

 Metin büyüklüğü:
Tag leri kapat



Bütün konular: 15
Bütün postalar: 15
Bütün kullanıcılar: 1
Teşekkür ederim.
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol